Mavinin En Derin Tonu


     Dalgalar hemen ayaklarımın altındaki kayalıklarla savaşıyor, rüzgar tenime her değdiğinde dalgalardan bir parçayı daha nefesime katıyordu.Bir adım vardı aramızda yalnızca ; o kendimi bildim bileli aşık olduğum kayalıklara ulaşmaya.Sadece tek bir adım atarsam biliyordum kucaklaşmamızın efsanelere konu olacağını. Kollarımı iki yana doğru açtım, gökyüzüne doğru çevirdim göğsümü. O'nu son kez selamlamak istedim.
    Neden hep gökyüzüne bakarız ? Bulutlara dokununca daha mı yakın hissederiz kendimizi Ona. ''Bilmiyorum'' diye fısıldarken yüzümü ısıtan güneşe,nefesim en az benim kadar heyecanlı olan dalgaların hızına yaklaşıyordu. Sadece bir adımın üzerine kurulmuş bir masalın içindeydim.Biliyordum, bir adım sonra ölümsüz olacağımızı.Yüzümde beliren gülümseme deniz ile bedenim arasındaki sessiz anlaşmanın işaretiydi.

   Aramızda kalan son bir adımı attım. Yeryüzüne yaklaştıkça büyük bir yapbozun tüm paçaları ayrı ayrı buluşuyor ve suya değdiğinde tamamlanacaklarmışcasına bir tutku ile daha da hızlanıyordu havada. İnsanlar buna ''düşmek'' diyordu oysa ki sadece kavuşmaktan ibaretti.
  
     Tam 3 saniyem kaldığını biliyordum ait olduğum yere.Bu sahneyi defalarca hayal etmiş, oluşacak süreyi hesaplamıştım. Tek bir büyük nefes,son üç saniyem için yeterliydi. Nefes aldım ;
- 2 saniye - tuzlu su ona yaklaştıkça artık bedenimin her yanını saran bir parıltı gibiydi ; dalgaların beni aralarına kabul etmeden önce tamamen onlarla kaplandığımı görmek istedikleri bir hazırlık serenomsiydi bu. Yüzümdeki sakin gülümseme, kendini kahkahalara bıraktı.
- 1 saniye - Soğuğu önce ayaklarımda hissettim. Bedenim dalgalara sarılırken ruhuma hakim olan tüm düşünceleri karada bırakmıştım. Saçlarım tuzlu suyla dans ederken, suyun üzerinde kalan tek parçam kayalıklarda yankılanan kahkahamdı. Hissettiğim tek şey ise sonsuz özgürlük.
                                                                                    

                                                              Uyandım.
   

     İçimdeki benliklerin ilk kez birbirleriyle tanıştığını hissettiğim, yaşlı zeytin ağacının altındaki yalnız bankta uyuyordum.Gözlerimi açtığımda,batmak üzere olan güneşin turunculuğu yüzümü ısıtıyordu. Eksiktim ; arasında parçalarımın tamamlandığı dalgalar saniyeler kadar yakınımda, karşımdaydı. Çocukluğumdan beri böyle olmuştu ; suyun sıcaklığından önce derinliğine sarılıyordum. Neydi beni suda kaybolmaya çeken ve burada koruyan ? Biliyordum...

   
            Ufuk…  
     Denizde bir nokta vardır ; daldığınızda berrak olan görüntünün karşıya baktıkça oluşturduğu belirsiz ve bulanık mavilik ve bu tozlu mavinin derinliğin iyice arttığını simgeleyen gittikçe koyulaşan tonu. Mavinin en derim tonuna ulaşmaya çalışmak… Sonsuzlukta kulaç atmaktı bu aslında ve ben onda var oluyordum. Gökyüzünden ziyade yeryüzünde de uçmak mümkündü.

   Güneşin ufka sığınıp kaybolmasına birkaç dakika kalmıştı. Denizin saçları dağınık ; rüzgar sessizdi. Bana bir şeyler söylemesini bekliyor ve onu ürkütmemek için yumuşak adımlarla yürüyordum. Bu yere hep yalnız gidişim de bundandı belki. Yalnız gitmezsem kendilerini benden saklayacaklarmış gibi hissediyordum. Yaşadığım bir yazımın daha sonu gelmiş ; Eylül'ü selamlıyordum batan son Ağustos güneşi ile.
Her Eylül'de durup içimden ona kadar sayıyor ve bir yazı daha özlüyordum.
                                 
                                                                                                                                      10 Eylül 2018


Yorumlar

  1. hakkım yok anladım, gerekeni yapamayacak kadar korkak olduğum için özür dilerim. haketmediğim değerden hakettiğim yere geldim. anladığımı sanıyorum. neyse hiçbirşeyi anlamak kolay olmadı zaten anlatmaktan. neyse zaten anlamayacaktılar. teşekkür ederim bana kattığın herşey için. yanılmışım ben. sen yağmuru sevmekten asla vazgeçme , yağmuru sadece kirliler sevmez . elveda.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mum Işığı

Bir Prinkipo Masalı

" Geceyi Sev ! „